top of page

Plastik kirliliği: Nedenler, sonuçlar ve çözümler

Avrupa kıtasından her yıl 400 ila 950 milyon adet plastik atığın denizlere karıştığı tahmin edilmektedir
Avrupa kıtasından her yıl 400 ila 950 milyon adet plastik atığın denizlere karıştığı tahmin edilmektedir

Plastik kirliliği, çevrede biriken plastik materyallerin ve mikroplastiklerin insan sağlığı, ekosistemler ve biyolojik çeşitlilik üzerinde olumsuz etkiler yarattığı küresel bir çevre sorunudur. Plastik malzemelerin düşük maliyetli, hafif ve dayanıklı olmaları, çeşitli sektörlerde yaygın olarak kullanılmalarını sağlamaktadır. Ancak bu özellikler, plastiklerin kimyasal olarak kararlı yapıları nedeniyle doğada biyolojik olarak parçalanmalarını zorlaştırmakta ve çevrede uzun süre kalıcı olmalarına neden olmaktadır.

Bu durum, özellikle yanlış atık yönetimi uygulamaları sonucunda, büyük miktarda plastik atığın doğaya karışmasına ve bu atıkların kara ve su ekosistemlerde birikerek besin ağları üzerinde bozucu etkiler yaratmasına yol açmaktadır. Nitekim her yıl milyonlarca ton plastik atığın okyanuslara ulaştığı tahmin edilmekte, bu da deniz canlıları ve kıyı ekosistemleri açısından ciddi tehditler oluşturmaktadır.


Küresel ölçekte plastik üretiminde gözlemlenen artış, çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli kaygılara neden olmaktadır. Mevcut atık yönetim sistemlerinin yetersizliği ve geri dönüşüm oranlarının düşüklüğü, plastik atıkların büyük oranda düzenli depolama alanlarına ya da doğrudan doğal ortama bırakılmasına neden olmakta ve plastik kirliliğini daha da derinleştirmektedir.


2017 yılına kadar üretilen tüm plastiklerin yaklaşık %60’ı atık haline dönüşmüş ve bu atıkların önemli bir kısmı okyanuslara karışmıştır. Güncel araştırmalar, denizlerde birikmiş plastik atık miktarının 90 ila 140 milyon metrik ton arasında olduğunu ortaya koymaktadır. Bazı projeksiyonlara göre, mevcut eğilimler devam ederse, önümüzdeki 50 ila 60 yıl içerisinde okyanuslardaki plastik miktarının balık popülasyonunu aşması muhtemeldir.


Kirliliğin kaynakları tam olarak belirlenememekle birlikte, mevcut plastik atıkların %60 ila %90’ını tek kullanımlık ürünlerin oluşturduğu bilinmektedir. Yalnızca Avrupa kıtasından her yıl 400 ila 950 milyon adet plastik atığın denizlere karıştığı tahmin edilmektedir. Ayrıca, denizel atıkların yaklaşık %22’si geçimini denizden sağlayan balıkçılık sektöründen kaynaklanmaktadır.


Plastik atıklar ve özellikle tek kullanımlık balık ağları, deniz canlılarında yaralanmalara, hareket kabiliyetinin kaybına ve boğulmalara neden olabilmektedir. Bu ağlar aynı zamanda mercan resiflerine dolanarak onların ölmesine yol açmaktadır. Örneğin, Hawaii açıklarındaki mercan resiflerinin yaklaşık %80’i, Kuzey Denizi'ndeki sünger kolonilerinin ise %20’si plastik kirliliği nedeniyle ya yok olmuş ya da yok olma sürecine girmiştir. Okyanuslardaki besin zincirinin neredeyse tüm üyeleri plastik atıkları yutma riski altındadır; bu durum hem bireysel canlıların sağlığını hem de türlerin devamlılığını tehdit etmektedir. Deniz kuşlarının %90’ı ve deniz kaplumbağalarının %50’si plastik maddeleri yutarak yaşamını yitirmektedir. Kyoto Üniversitesi Bilgi Araştırmaları Merkezi (KURENAI) tarafından yayımlanan bir çalışmaya göre, Tayland açıklarında yalnızca bir plastik pipeti yutan bir balina köpekbalığı hayatını kaybetmiştir.


Bazı araştırmacılar 2050 yılına kadar okyanuslarda ağırlık olarak balıktan daha fazla plastik olabileceğini öne sürmektedir.
Bazı araştırmacılar 2050 yılına kadar okyanuslarda ağırlık olarak balıktan daha fazla plastik olabileceğini öne sürmektedir.

Plastik kirliliği ile ilgili birkaç önemli gerçek:


  • Bugüne kadar üretilen tüm plastiklerin yarısı son 20 yılda üretilmiştir. Üretim 1950'de 2,3 milyon tondan 2015'te 448 milyon tona çıkarak katlanarak artmıştır. Üretimin 2050 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor.

  • Her yıl kıyı ülkelerinden okyanuslara yaklaşık sekiz milyon ton plastik atık karışıyor. Bu, dünyadaki her bir kıyı şeridine beş çöp torbası dolusu çöp bırakmaya eşdeğerdir.

  • Plastikler genellikle daha güçlü, daha esnek ve dayanıklı olmalarını sağlayan katkı maddeleri içerir. Ancak bu katkı maddelerinin birçoğu, çöp haline geldiklerinde plastik ürünlerin ömrünü uzatabilir, bazı tahminlere göre parçalanmaları en az 400 yıl sürebilir.



Plastik atıklar sağlığımızı nasıl etkilemektedir?

Plastik atıklar okyanusa karışmaları sonrası güneş ışığı, rüzgar ve dalga hareketleri ile iki santimetrenin beşte birinden daha küçük parçacıklara ayrılmaktadır. Mikroplastik olarak adlandırılan bu parçalar su sütunları boyunca dolaşarak, en yüksek zirve olan Everest Dağı'ndan en derin çukur olan Mariana Çukuru'na kadar dünyanın her köşesine yayılmaktadır. Dolaşım sırasında gittikçe daha küçük parçalara ayrılan mikroplastikler, plastik mikrolifler halinde belediyelerin içme suyu sistemlerine ve hava yolu ile kanımıza, ve akciğerlerimize karışmaktadır.


Plastiğin sonsuz varlığı üzerine yapılan çalışmalar zehirli bir tablo çizmektedir: Çıkarılmasından üretimine, taşınmasından kullanımına ve bertarafına kadar her aşamada plastik kirliliği insan sağlığını küresel ölçekte tehdit etmektedir. Petrokimya ve plastik altyapıya yakın toplumlar, tehlikeli plastik partikülleri, gürültü ve yangın ve patlama gibi ölümcül endüstriyel kaza riskine ek olarak hava, toprak ve suyun kimyasal kirliliğiyle karşı karşıya kalmaktadır. Fosil yakıt çıkarımı, plastik üretimi, kullanımı ve bertarafı ile ilişkili ciddi insan sağlığı sorunları çok sayıdadır ve kanser, diyabet, obezite, solunum sorunları, üreme ve hormon sorunları, astım ve daha fazlasını içermektedir.


Tüm plastiklerin yüzde doksan dokuzu fosil yakıtlardan (gaz, petrol ve kömür) elde edilen petrokimyasallardan yapılmakta ve iklim krizine neden olmaktadır. Fosil yakıtlara olan bağımlılığımızı acilen azaltmamız gerekmesine rağmen, plastik ve petrokimya endüstrileri 2060 yılına kadar plastik üretimini üç katına çıkarmayı planlamaktadır. Bu da küresel sıcaklık artışını kritik 1,5 santigrat derece eşiğinin altında tutma şansını tehdit etmektedir. 2050 yılına kadar plastik üretimi ve bertarafı yılda 615 kömür santraline eşdeğer sera gazı emisyonu üretebilir ve Dünya'nın kalan karbon bütçesinin %13'ünü kullanabilir. Mikroplastikler ve nanoplastikler, okyanusun en büyük doğal karbon yutağı olan karbonu emme ve tutma yeteneğine müdahale etmektedir.


Birçok vahşi hayvan plastiği yiyecek sanabilmektedir. Okyanuslarda, deniz memelilerinin plastiğe ölümcül şekilde dolanması ve yutması, okyanustaki plastik miktarıyla birlikte artmaktadır. Plastik maddeler ve parçacıklar yutulduktan sonra, hayvanların sindirim sistemlerinde mide ve bağırsak duvarlarının delinmesi de dahil olmak üzere ölümcül fiziksel yaralanmalara yol açabilmektedir. Deniz kaplumbağalarında gözlemlendiği gibi, küçük miktarlardaki plastik bile hayvanların yaşam sürelerini kısaltabilmektedir.


Deniz kaplumbağalarında gözlemlendiği gibi, küçük miktarlardaki plastik bile hayvanların yaşam sürelerini kısaltabilmektedir.
Deniz kaplumbağalarında gözlemlendiği gibi, küçük miktarlardaki plastik bile hayvanların yaşam sürelerini kısaltabilmektedir.

Peki çözüm?

Atık oluşumunu önlemek, plastik kirliliğiyle mücadelede en etkili yöntemlerden biridir. Bu doğrultuda, bireylerin atık üretimini en aza indirecek alışkanlıklar geliştirmesi büyük önem taşımaktadır. Örneğin, tek kullanımlık ürünler yerine kumaş peçeteler ve yeniden kullanılabilir tabaklar tercih edilmelidir. Alışverişlerde, ambalajı minimal olan ürünlerin seçilmesi ve çevresel etkilerin göz önünde bulundurulması, tüketim davranışlarında sürdürülebilirliği teşvik edebilir. Öğle yemeklerinde tek kullanımlık kaplar yerine dayanıklı ve yeniden kullanılabilir kapların tercih edilmesi, su ve diğer içeceklerin plastik şişeler yerine termos veya matara gibi alternatiflerle taşınması da bu sürece katkı sağlayacaktır.


Plastik ürünlerin uzun ömürlü kullanımı da çevresel etkilerin azaltılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Kullanılmış plastik ürünlerin satın alınması, kullanılmayan plastik eşyaların bağışlanması ya da satılması ve oyuncaklar gibi ürünlerin yeniden işlevlendirilerek kullanılması, döngüsel ekonomi ilkeleri doğrultusunda plastik atıkların azaltılmasına katkı sunar. Bu bireysel önlemler, mikro düzeyde başlasa da makro düzeyde çevresel sürdürülebilirliği destekleyici niteliktedir.


Mevcut plastik kirliliği krizinin boyutu göz önünde bulundurulduğunda, uluslararası düzeyde kapsamlı ve bağlayıcı düzenlemelere duyulan ihtiyaç her zamankinden daha acildir. Bu bağlamda, Mart 2022’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Çevre Asamblesi (UNEA-5.2) oturumunda, plastiklerin tüm yaşam döngüsünü kapsayacak şekilde küresel ve yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma için müzakerelere başlanmasına karar verilmiştir.


Söz konusu Küresel Plastik Anlaşması müzakereleri, 2024 yılı sonuna kadar tamamlanması hedefiyle başlatılmıştır. Ancak bu süreçte henüz nihai bir anlaşmaya ulaşılamamıştır.


Bugüne kadar, 100'den fazla ülkeden gelen delegeler, etkisiz ve yetersiz bir metnin kabul edilmesine karşı çıkmış; yalnızca sembolik değil, etkili ve uygulanabilir bir anlaşmanın ortaya konulması gerektiğini vurgulamışlardır. Gelecekte oluşturulacak bu anlaşma, dünya genelinde plastik kirliliğinin önlenmesi ve plastik içermeyen bir gelecek inşası açısından büyük bir potansiyel barındırmaktadır. Ancak bu potansiyelin gerçeğe dönüşmesi, yalnızca siyasi kararlılıkla değil, aynı zamanda sivil toplumun, bilim insanlarının ve bireylerin kolektif mücadelesiyle mümkün olacaktır. Bu bağlamda, plastik kirliliğiyle mücadele yalnızca çevresel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olarak ele alınmalıdır.



Kaynakça



 
 
 

Yorumlar


bottom of page