İklim Adaleti
- Çağın Ergün
- 18 Tem
- 3 dakikada okunur
İklim adaleti, savunmasız insan gruplarının iklim değişikliğinden daha fazla etkilenmesine odaklanan bir çevresel adalet türüdür. Amaç, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin ve bu etkilerle mücadele çabalarının herkes için adil bir şekilde paylaşılmasını sağlamaktır. Ayrıca eşitlik, insan hakları, topluluk hakları, adalet ve iklim krizine kimin daha fazla neden olduğu gibi konuları da ele almaktadır.

İklim adaleti nedir?
İklim krizi her ülkeyi etkilemektedir. Ancak herkesi eşit derecede etkilemediği gibi herkes eşit derecede sorumlu da değildir. Bir çiftçi çok az sera gazı salsa da her yıl topraklarını ve hayvanlarını harap eden aşırı hava koşullarıyla başa çıkmak zorundadır. Dünyanın yoksul ülkeleri ve toplulukları; zengin, sanayileşmiş ülkelere göre daha fazla bedel ödemektedir. İklim değişikliğine neden olan zengin insanlar, şirketler ve ülkeler, aşırı hava koşullarının etkilerini ve iklimden etkilenen topluluklarda yaşayan insanların karşılaştığı seviyelere yakın bir yerde yaşamamaktadır.
Araştırmalara göre 2019 yılında en zenginler 5 milyar insandan daha fazla karbon emisyonundan sorumlu olmuştur. Bu rakam insanlığın yüzde 66'sına denk gelmektedir.
Karbon milyarderleri olmak üzere, zengin kirleticiler şaşırtıcı seviyelerde emisyona neden olmaktadır. Bu kirleticiler, emisyonlarını azaltma ve emisyonları azaltma maliyetlerini (yenilenebilir enerjiye geçiş gibi) ödeme, bunun en sert etkilerini yaşayanların pratik ve finansal ihtiyaçlarını destekleme sorumluluğundadır.
İklim çöküşü orantısız bir şekilde kadınları, LBGTQI+ bireyleri, engellileri, işçi sınıfını ve yoksulları etkilemektedir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'na göre, iklim değişikliği nedeniyle yerinden edilen insanların %80'i kadındır. İklim finansmanı sadece ahlaki bir yükümlülük değil, aynı zamanda yasal bir yükümlülüktür. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), krize neden olma konusunda tarihi bir sorumluluğu olan zengin ülkelerin, yoksul ülkelerin emisyonlarını azaltmalarına ve etkilere uyum sağlamalarına yardımcı olmak için mali destek sağlamaları gerektiğini belirtmektedir. Bu ilke 2015 Paris Anlaşması'nda yeniden teyit edilmiştir.
İklim adaleti, özellikle gençler, kadınlar, engelliler ve aktivistlerin öncülüğünde büyüyen bir harekettir. Bu hareket, iklim krizine neden olan sistemsel adaletsizliklere karşı çıkarak, yalnızca çevresel değil aynı zamanda sosyal adaleti de hedefleyen çözümler sunmaktadır. Kökleri çevresel adalet ve ırkçılık karşıtı mücadelelere dayanan bu yaklaşım, tarihsel sömürgecilik ve kaynak sömürüsünün bugünkü eşitsizliklerle olan bağlantısını vurgulamaktadır. Uluslararası düzeyde iklim adaleti; ülkelerin emisyon azaltımında adil sorumluluk üstlenmesini ve yoksul ülkelerin iklimle mücadele için yeterli finansmana erişmesini içermektedir. Paris Anlaşması bu hedeflere yönelik niyetleri tanımlasa da, adil yük paylaşımı konusunda bağlayıcı bir sistem sunmamaktadır. İklim adaleti savunucuları, zengin ülkelerin daha fazla emisyon kesintisi yapması ve tarihsel emisyon sorumluluğu nedeniyle Küresel Güney’e maddi destek sağlaması gerektiğini savunmaktadır. 2020 yılına kadar taahhüt edilen 100 milyar dolarlık iklim finansmanı sağlanamamış; bu durum, birçok kırılgan ülkenin adaptasyon çabalarını zora sokmuştur. Bu nedenle, iklim adaleti hareketi hem borçların hafifletilmesini hem de iklim kaynaklı kayıp ve zararlar için tazminat ödenmesini talep etmektedir.
Peki çözümleri?
Doğal iklim çözümleri, iklim adaleti çerçevesinde, ormanlar ve tarım arazilerinin iklim değişikliğiyle mücadeledeki kritik rolünü vurgular. Bu çözümler; rejeneratif tarım, tarımsal ormancılık, permakültür, kent bahçeleri ve orman restorasyonu gibi uygulamaları içerir.
Ormanlar, atmosferdeki karbonu tutma kapasiteleriyle diğer çözümlerden ayrılır ve yerel ve yerli topluluklar için kültürel, ekonomik ve ekolojik açıdan önem taşır.
Rejeneratif tarım, toprağın karbon depolama kapasitesini artırarak iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlar. Bu uygulamaların adil olması için, küçük ölçekli çiftçiler ve yerel toplulukların sürece dahil edilmesi gerekir.
İklim adaleti yaklaşımı, sadece toprağın nasıl kullanıldığını değil, kimin erişimi ve kararı olduğunu da dikkate alır. Toprakla doğrudan ilişkili olan insanların karar alma özerkliğine sahip olmaları gereklidir.
Ayrıca, iklim değişikliğine karşı hazırlıklı olma ve müdahale edebilme kapasitesinin, mevcut kırılganlıklar, kaynaklar ve toplumsal eşitsizlikler göz önünde bulundurularak sağlanması gerekir.
“Adil geçiş”, karbon bütçesinin eşit paylaşılması, maliyetlerin toplum içinde adil şekilde dağılması ve temel ihtiyaçların herkes için karşılandığı bir iklim politikası anlamına gelir.
Son olarak, iklim değişikliği halk sağlığı için büyük bir tehdit olup, coğrafi, sosyal ve ekonomik koşullara göre etkileri değişkenlik gösterir. Politikalar, bu eşitsizlikleri ya derinleştirebilir ya da azaltabilir. Bu nedenle adalet temelli yaklaşımlar kritik önemdedir.
Emisyon azaltımına adalet temelli bir yaklaşım benimsemek, düşük karbon ekonomisine geçişte hiç kimseyi geride bırakmamak anlamına gelmektedir. Bu, herkesin barınma, ulaşım, enerji kullanımı ve adil çalışma gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığı bir geçişi içerir. Örneğin, yüksek karbonlu sektörlerde çalışanlar için adil bir geçiş, çalışanların yüksek çalışma standartları ve adil ücretlerle düşük karbonlu iyi işlere girmelerinin desteklenmesi anlamına gelir.
KAYNAKÇA



Yorumlar